Okuma süresi: 4 dk
Canım çok acıyor. Hem de çok. Depremden doğrudan etkilenen vatandaşlarımızın hayatını eskiye dönüştürmemiz mümkün değil ama hepimiz kendimizce farklı organizasyonlarda sorumluluklar alıyoruz. Birçok farklı koldan yardım faaliyetlerine katılıyor, elimizden ne geliyorsa uğraşıyoruz.
Zor zamanlarda kendime telkin olarak kullandığım Mevlana’nın bir sözü vardır. “Hayatım altüst oldu diye üzülme. Altın üst olmadığını nereden biliyorsun.” Bu telkin, beni her zaman daha sakin ve iyimser bir noktaya taşımış ve faydasını görmüşümdür. Aynı şeyi şimdi söylemeye ve ”üst”ü görmeye çalışıyorum, bulamıyorum. Her şey çok taze ve şu anda şoktayız. Kızgınız, pişmanız, utanç doluyuz, suçluluk duyuyoruz, üzgünüz, iğreniyoruz, ümitsiziz, çaresiziz.. devamını siz ekleyin. Bu zor duyguların sonu gelmiyor.
Şokun ardından, zamanla idrak kısmı geldikçe daha da net göreceğiz. Ama bu on binlerce insanımızın hayatına, milyonlarca insanımızın yaşam inancına mal olmasaydı keşke. Geride kalanların “üst” ü oluşturma gayreti, gidenlere ve geride kalan yetim çocuklara olan borcumuzdur. Bu binaları tekrar inşa etmemizle bitecek kadar basit bir hikaye değildir. Nesilleri aşan ve tesir edecek bir trajediye tanık oluyoruz. Bu yaşadıklarımızı sadece yüzeysel olarak kapatıp, yüzlerce konuta insanları yerleştirip sonra da onların işini hallettik gibi insanlık dışı yüzeysel bir biçimde bırakamayız. Toplumda sakat zihniyetlerle savaşın başındayız. Cahillikle savaşın içindeyiz. Bunu da Ulu Önder Atatürk”ün taaa 100 yıl önce bize armağan ettiği ilkeleri bugüne gelmiş ve hala uygulayamadığımız için olması da çok ironik değil mi? 100 yıl önce kitabı yazılmış bir toplum olma şansından uzaklaştırılmış olmayı “kader” diye tanımlıyor olmanın karanlık zamanlarının 100.yılımıza denk gelmesi de ne kadar düşündürücü, değil mi? Benim 100.yılı gururla kutlamaya şahsen yüzüm yok ama böylesine bir rehber hediye edildiği için minnettarlığımı ifade edecek şükrüm var. Bununla birlikte buzdağının üstü karanlık ama altında ışıldayan alanları da gördükçe paylaşmak istiyorum. Oralardan ateşi canlandıracak ümidim var.
Bu bir maraton. Bunu bir travma olarak ele almak zorundayız. Mesele çok boyutlu ve karmaşık. Ülkenin bütün kurumları ile eşgüdümlü ve en optimum hareketi sağlamak mümkün olmayacak ama hepimizin kendi etki alanı içinde neleri farklı yapabilir, ona bakmalıyız diye düşünüyorum. Benim işim liderler ve onların etki alanı. O nedenle konuya hep oradan yaklaşacağım.
Liderler ile devam eden eğitim ve koçluklarımızda konuştuğumuz gündemlerimizin, zor zamanlarda liderlik konusu ile ilgili takip ettiğim çalışmaların, şahsi deneyimlerimin, içinde bulunduğum yardım gruplarında gözlemlerimin bana kazandırdığı perspektiften bundan sonra neler yapabileceğine dair önemli noktalara parmak basmayı istiyorum.
Z kuşağının öne çıkışı.
Her bir destek ekibinde deneyimleriniz oldu, mutlaka. Benim en yakından takip ettiklerimden birisi ile hayranlığımı içeren gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.
Mezunu olduğum Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği veri tabanından benimle temasa geçti. Şehirlere bölünmüş takımlar oluşturmak için whatsapp gruplarına davet oluşturmuşlar. Hepsine katıldım. İlk başta hızlarına adapte olmak için çok uğraştım. Hiçbirinde tanımlanmış bir lider göremedim ama işler tıkır tıkır gidiyordu. İlgimi çekti ve sistemin nasıl çalıştığını anlamak istedim. Hepsinde organizatörler vardı ve çoğunlukla da öğrencilerden oluşan gruplardı. Hızlı bir şekilde, nokta atışlı ve etkili işler çıkarmaya başladılar. Hem de bir liderleri olmadan, herkesin kendi işini en iyi haliyle yapmaya çalıştığı, süreçlerin iyi tasarlandığı, farklı fikirlerin değerlendirilip, uzun uzun toplantılara gerek olmadan, alternatiflerin işe yararlılığına göre hızlıca seçildiği kısa mesajlarla müthiş işler çıktı. Çıkmaya devam ediyor. İzlemeye başladım. Öncelikle “Ortak amaç ve zamanla yarış” ile başladı her şey. Zaman baskısı harekete geçmek için her daim çok önemlidir. Zamanla yarış bütün hikayenin temelindeydi zaten ve bu her şeyden bağımsız bir girdi. Yani bütün gruplarda vardı. Peki bu grupların işleyişine dair özel ne vardı diye baktım.
- Egolar rafta, ortaklık masada: Kimin fikri, kimin eylemi, kimin emeği demeden yapılan işler oluyor. Önce işi tamamlayıp sonra durum değerlendirmesi ve başarı elde edildikten sonra paylaşıyorlar. Ben, sen o yok. Amaca kitlenme var.
- Pragmatik zihniyet: Rasyonel ve sonuç odaklılar. İşimizi görmek için ne yapılması gerek diyerek hızlıca oyunu kuruyorlar. Kimin ne yapacağı hızlıca belirleniyor. Herkes konumunu belirliyor. Sahadaki, kaynak başındaki kişiler, aracılar anında yerlerini alıyor. İletişimi sanal olarak harika bir işlevsellikle kuruyor ve paslaşıyorlar. Aksiyon başlıyor ve ardından noktaya yardımlar geliyor.
- Güçlü yanlar: Herkes iyi yaptığına odaklanıyor. Hangi yanı güçlüyse, aklının neresi en çok çalışıyorsa onu koyuyor.
- Güçlü iletişim: Veri paylaşımı, bilgi paylaşımı çok seri. Böylece işini bilen, hangi paydaşı ile ne yapacağını birlikte tasarlayan onlarca alt ekipler de nokta atışı ile tonlarca yara sarıyorlar.
Verimle ve işlevle çalışan gruplarda en çok gördüğüm ortak 4 özellik buydu. Diğer konu ise bunu yapanların da ağırlıklı Z kuşağı öğrenciler olmasıydı. O zaman akla gelen sor şu?
“Kendi kendine ve komut beklemeden organize olan bu kuşağı liderler neden iş hayatında bu kadar etkili kılamıyor?”
Yeni nesili eleştiren liderlere şunu sorasım var? “Acaba onlara sen gölge ediyor olabilir misin? Hangi kontrolü elden bırakmaya korkuyorsun acaba?”
Ortak amacın ve adanmış bu genç yüreklerin önünde hiçbir şey duramaz.
Merkeziyetçi, bir lidere ve onun kararlarına bağlı zihniyetin ürünleri olan bizlerin ülkemizin genç nesillerine biraz daha güvenmesini diliyorum.
Ayrıca hala Boğaziçi Üniversitesi Mezunlarının binası ile uğraşan geri kafalı zihniyetlerin dijital dünyada oluşan dev binaların yapımının önüne geçemeyeceklerini görmelerini de çok isterim.
Bu karanlığın içinde ışıldayan bu genç cevherlerle gurur duydum. Umut doldum. Mevlana”nın bahsettiği “üst” onlarla gelecek. Umarım bu trajedi de onları olumlu yönde fişekleyecek. Gökyüzünde kutlamalarda havaya atılan renkli fişekler gibi onların güzel başarılarını izleyeceğiz. Kader dediğimiz şeyin büyük bir kısmının akıldan da geçtiğinin hikayesini yazacaklar.
Gençlerimize yol açalım. Yeni nesil liderlik modellerini bulalım.
Bir yanıt yazın